17 Eylül 2019 Salı

İtalyan Usulü Edebiyat: Premio Strega'yla İtalya'yı Okumak


Domenico Starnone

Geçen yılın son aylarında İtalyan edebiyatının iki çağdaş yapıtı dilimize aktarıldı ve ilgi çekti: Paolo Cognetti’nin Sekiz Dağ romanı Yelda Gürlek çevirisiyle Kafka Kitap’tan ve Domenico Starnone’ninBağlar romanı Meryem Mine Çilingiroğlu çevirisiyle Yüz Kitap’tan yayımlandı. İlki kırk yaşındaki belgesel de çeken bir yazarın, modern aile ve insan ilişkilerini dağlara götürdüğü, doğal insanın bugünün sert ekonomik koşullarında hayatının ne hale gelebileceğini gösterdiği, 2017’de hem İtalya’da Premio Strega’yı hem de Fransa’da Prix Médicis’nin çeviri kitaplara verilen ödülünü kazandığı bir roman. İkincisi yetmiş beş yaşındaki, bir zamanlar yine Premio Strega’yı Via Gemito (Şikâyetler Sokağı) romanıyla 2001’de kazanmış, son yılların fenomen romancısı Elena Ferrenta’nın aslında eşi Anita Raja olduğu dedikodusu ayyuka çıkmış Napolili yazar Paolo Cognetti’nin 2014’te yayımladığı son romanı. Bağlar’da bir ailenin, bir evliliğin yıllar içindeki çalkantılı seyri hakkında tanıklıklar okuyoruz ve sürpriz biçimde bugünün ekonomik koşullarının kitabın gizli kahramanı olduğunu anlıyoruz. 

İtalya’nın (ve Avrupa’nın) bolluk ve refah yılları 1960’larda başlamıştı, ama o aşamaya gelmeleri kolay olmamıştı, 1945’e kadar peş peşe gelen savaşlar, ekonomik ve toplumsal buhranlar, sıkı idareler, tekrar savaşlar, ekonomik buhranlar ve sıkı idareler döngüsünde İtalya (ve Avrupa) durmadan genç nüfusunu ideallerin peşinde kaybediyor, farklı idare anlayışlarına bölünün insanlar birbirlerini her fırsatta harcıyordu. 1945 sonrası konjonktürde, Amerikan himayesinde yeniden yapılanan ülke (ve kıtanın bir yarısı) bir biçimde buhran, sıkı idare ve savaş döngüsüne kapılmadan gelişmeyi becerebilmişti ve 1960’lara geldiğinde artık bolluk sıradan insanlarda da hissedilmeye başlanmıştı. 1970’ler sonrasında insanlar biraz da mecburiyetten siyasi kavgaları sıkı bir idare ve neoliberal politikalarla bırakıp pırıltılı medya yayınlarına ve tüketim alışkanlıklarına yönelirken, bu süreci yetişkin olarak yaşayan Starnone romanında bu liberalleşmenin aile ilişkilere etkilerini açılış ve kapanış halleriyle anlatırken, bu süreci çocuk olarak geçiren Cognetti’yse bu liberalleşmeden kaçıp kendisine ve doğaya kapanmaya çalışan insanların yükseliş ve düşüş hallerini anlatmayı seçmiş. Bugün bu refah çıkışı biteli çok oluyor ve bir kuşağın refahıyla başka bir kuşağın imkânsızlıkları arasında gergin bir denge üzerinde devam ediyor ülke.

1945 döngüsü sonrasında Roma’daki villalarında edebiyatla ilgilenen dostlarını her pazar günü bir araya getiren bir çift, Maria ve Goffredo Bellonci Amici della Domenica (Pazar Dostları) adıyla bir cemiyet oluşturur ve bu cemiyetin yazar üyelerinin oylarıyla her yıl seçilen bir yapıt 1947’den itibaren Strega likörlerinin sahibi Guido Alberti’nin desteğiyle Premio Strega’yı dağıtmaya başlar. Ülkenin ve edebiyatın gelişimi, ilkini Federico Fellini’nin La Dolce Vitave 8,5’un dahil olduğu başyapıtlarının senaryolarını birlikte yazdığı, müziklerini yapan Nino Rota’nın kardeşi Isabella Rota’yla evli, Antonioni’nin La Notte’sinin de senaryosuna destek vermiş, dönemin ünlü yazarı Ennio Flaiano’ya verilen bu ödülden takip edilebilir. İlk yıllarda sadece İtalya çapında tanınmış eski yazarları seçen ödül jürisi, zamanla Cesare Pavese (1950), Alberto Moravia (1952), Giorgio Bassani (1956), Elsa Morente (1957), Dino Buzatti (1958), Carlo Cassola (1960), Natalia Ginzburg (1963) gibi dünya çapında popülerleşen isimlere ödülü vermeye başlamış. Sonradan belki de bizim İtalyan edebiyatıyla köprümüz zayıfladığından Primo Levi (1979), Umberto Eco (1981) dışında uzun bir süre tanıdık isimle karşılaşmıyoruz ödül alanlar arasında, ama doksanların ikinci yarısından sonraki isimlerden  Claudio Magris (1997), Margaret Mazzantini (2002), Sandro Veronesi (2006), Niccolò Ammaniti (2007) bizde de kitaplarını okuduğumuz yazarlar ama son yıllarda ödülü alanlar yine pek bize aktarılmıyor. 2018 Türkiye’de istisnai olarak çok sayıda Premio Strega kazanmış ismin (yukarıda saydıklarımdan Carlo Cassola’nın ve Giorgio Bassani’nin ödül kazanmış kitapları da dilimizde yayımlandı) kitaplarına ulaştığımız bir yıl oldu. Bizzat bu ödülün verildiği ülkedeyse, uzun bir süre sonra ilk defa bir kadına, La ragazza con Leica adlı yapıtıyla Helena Janeczek’e verilmeden önce 2018’de kadınların hakkının yendiği konuşuluyordu. Gerçi son beş yıldır verilen Premio Strega’nın çeviri edebiyat ödülünü Katja Petrowskaja, Annie Ernaux ve Jenny Erpenbeck üç kez kazandığından, İtalyan yayıncılar açısından da kadınların yükselişi kabulleniliyordu zaten (2018’de ödülü Fernando Aramburu’nun aldığını da belirteyim). Yayıncılarımızın ister Ferrante dalgasıyla isterse de ödülleri izleyerek olsun daha fazla İtalyan edebiyatının çağdaş yapıtlarına yönelmeleri, bir ölçüde bize benzer yoksul bir güney Avrupa ülkesiyle eski zengin siyasi ve dini imparatorluklara zemin sağlamış bir devletin karışımı olan modern bir ülkenin bugünkü hallerini daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır.

[Ocak 2019]

1 yorum:

Bunemi dedi ki...

Enteresan bir yazar vesselam