David Bowie - Starman
09.01.2016, 13.37: David Bowie, 69 yaşına basmış bugünlerde. Yeni albümü Blackstar’ı şu anda dinliyorum. 1960’lardan beri müzik yapan bir rock ikonu Bowie. Aynı zamanda küresel kültürün en NATO isimlerinden biri. Avrupa’nın göbeğinde, Berlin’de yükseliyor Bowie’nin kaidesi. Britanyalıdan Avrupalıya dönüşebilen Bowie, Berlin’de New Yorklularla (Lou Reed vs) ve Almanlarla (Wim Wenders vs) buluşarak sanatsal aktivitelerini yoğun tutmuş, bir bakıma Doğu Avrupa’nın komünist ve sosyalist sistemlerinin pes edip Batı’ya yönelmesine yardımcı olmuş.
1945 sonrası dünyanın en önemli sanatçılarından Bowie, aynı zamanda kuir bir ikon. Cinsiyetten ve eğilimden öteye geçip özgün personalar öne süren bir kişi olarak izi bugünün kültüründe çok belirgin. Özgür dünyanın sanatla harmanlanmış en özgür personalarını sunarken gençleri her zaman etkileyecek bir yaratıcı/kültür üreticisi olduğunu kanıtlıyor. İngiliz Bowie, bugünün Avrupa’sıyla tam anlamıyla örtüşen bir figür sanki. NATO, Common Wealth ve Avrupa Birliği gibi küresel-ticari-askeri ortaklıkların ötesinde kulaklığıyla yalnız bir birey.
11.01.2016, 09.27: Daha dün Blackstar albümünü alıp dinlemeye başlamıştım. David Bowie gitmemeliydi. Gitmeyecek gibi geliyordu. Bu kadar dinç, üretken, karizmatik biri olmazdı zaten. Sanırım gerçekten bu dünyaya düşmüş bir uzaylıydı Bowie. Tarifsiz bir üzüntü bırakacak bizde. Ama belki de gezegenine geri dönmek zorunda kalmıştır…
09.46: Belki de Freddie Mercury’nin “Show Must Go On” parçası gibiydi Bowie’nin üç gün önce yayımladığı “Lazarus” klibi…
12.00: David Bowie’nin öldüğü gün. Birdenbire oldu sanki. 18 aydır mücadele ettiği kansere bağlı bir sebepten öldüğü açıklandı. İnsanın çürümesi mi kanser? Parça parça çürüme, kritik organlara ulaştığında insanın canının gitmesine sebep oluyor. Bedenin bir yerlerinde o insanı oluşturan bir can mekanizması var. Bedenin diğer yerlerine ne olursa olsun o cana bir şey olmadığı sürece kişi hayatta kalıyor. Ama o can çürüdüğünde kişi ölüyor, hayatta sadece çürümeye kalacak bedeni kalıyor. Beden çürümeye can gitmeden başlıyor zaten. Yine de birtakım mekanizmalar bedende çürüyenleri yenileyebiliyor. Bedenin güçlenmesi, çürüklerinden kurtulması canı da rahatlatıyor galiba. Kişinin o canla ne yapacağı bir ölçüde ruhuna bağlı. David Bowie’nin ruhu, bunca yıldır yaptıklarına bakınca, çok güçlüymüş. O ruh canı gidince bile bıraktıklarında, yarattığı imgelerde ve izlenimlerde etkili olmaya devam edecek. Bir ölçüde David Bowie ruhu ölümsüzlüğe erişti. Canı gitse de, bedeni çürüse de, bifiil tarihte faaliyet göstermeyi bitirse de, ruhundan yaydıkları sadece yakınlarında değil, dünyadaki pek çok insanda etkilerini sürdürecek.
Hava güneşli. Ocak ayının ortasında hava sıcak İstanbul’da. Belki de Bowie’nin batan güneşi/kararan yıldızı ısıtıyordur bizi. Belki de bazı ruhların canı sönünce bedenden çıkması dünyayı aydınlatıyordur.
16.01.2016, 13.02, Sarah Blasko’nun Bowie’den “Life on Mars” yorumu eşliğinde: Aynı zamanda Mars’ta… David Bowie odalarında sıkılan “iyi aile çılgını” çocukların dönüştürücüsü bir kavalcıydı… Bowie’nin sunduklarına kapılarak renklendik ve hayatı siyahla beyaza indirgeyenlere aldırmadan odamızda renklerimizi büyütmeyi akıl ettik. Güzel yaşayıp güzel öldü Bowie ve şık bir kavalcıydı…
21.01.2016, 11.08: Ceyhan’la, bu ay David Bowie üzerine yazmama karar vermiştik. Zaten yazmıştım pek çok cümle, daha ötesine geçmek için interneti taradım, eski Roll’ları karıştırdım, Critchley’in yazdığı biyografiye göz attım, geçen sene Everest’in yeniden yayımladığı ve kapağında o meşhur Thomas Jerome Newton rolüyle kedi gözlü androjen Bowie’nin gözüktüğü Walter Tevis’in Dünyaya Düşen Adam romanını okudum. Zaten gerek kitabın Nicholas Roeg tarafından 1978’de çekilmiş filminde olsun, gerek Julian Schnabel’in beni çok etkilemiş Basquiatfilmindeki Andy Warhol rolünde olsun, gerekse de Christopher Nolan’ın Prestij’inde canlandırdığı Nikola Tesla rolünde olsun Bowie’nin pek çok oyunculuk performansını izlemiştim (hâlâ Furyo ya da Labyrinth gibi önemli filmleri var izlemediğim, şanslıyım sanırım). Dün New York’ta olsaydım Bowie’nin son prodüksiyonu Lazarus’u tiyatroda izleyebilirdim ya da 13 Mart’a kadar Hollanda’ya, Groningen’e gidebilsem, Groniger Müzesi’ndeki “David Bowie is” sergisinde sergilenen Bowie’nin hayatından 3000 objeyi incelerim. Şimdi bile bu satırları yazarken son derlemesi Nothing Has Changed’i dinleyerek Bowie incilerini hatırlıyorum. İnternetteki videolardan kliplerini, kliplerindeki sanatsal yorumlarını çok izlemiştim, ama dün gece Bowie’nin neşeli anlarını içeren videoları da izledim ve muazzam zeki, mahremiyetine önem veren, insanlara karşı tüm egosuna rağmen nazik, gerektiğinde mesafeli, her an bir role bürünebilecek karakterine de şahit oldum. Kendisinden birkaç gün sonra yine 69 yaşında (69 yeni 27 mi?) kanserden ölen Alan Rickman ve Bowie için ortak yapılan yorumlardan birinde, bu iki sanatçının da işçi sınıfından çıkıp sanat okulları sayesinde neredeyse birer “Working Class Hero” haline geldiği belirtilmişti. İzlediğim röportajlarından birinde Bowie kahraman olduğunu reddediyordu, sadece işini yapan biri olduğunu belirtiyordu. Belki de bu yüzden magazin basını Bowie’nin özel hayatıyla ilgili hiçbir elle tutulur bilgiye ulaşamıyor, karısıyla, çocuklarıyla ilişkilerini deşemiyor, Bowie’nin kendisini sunduğu çok renkli personalarının dışında dünyevi Bowie’yi ortaya çıkaramıyordu. Zevzek bir gazete yorumu, Bowie ve Rickman’ın kanserleri için “secret” (gizli) ifadesini kullanıyor, bir okur yorumu da “private” (mahrem) denilmesi gerektiğini vuguluyordu. Evet, bizlerin sahnede, filmlerde, plak kapaklarında, dergi röportajlarında, tanıtım kampanyalarında gördüğü kişinin, içi, ötesi, berisi bizi ilgilendirir mi hiç? David Bowie müthiş bir profesyonellik ve yaratıcılık sergileyerek, gidişini noktası noktasına kadar kurguladı, sahneden nasıl inilmeden çıkılacağının dersini verdi adeta. Bir arkadaşımla konuşurken Elvis’e dair bir benzetme yaptık önce, Bowie’nin ölümünün izlerinin görülmemesinin, ileride, “Bowie ölmedi, aramızda yaşıyor,” söylentilerine yol vereceğine dair imalarla, ama sonra ikisi arasındaki en önemli farkın, Elvis’in tükenerek kendisini bitirdiği, Bowie’nin ise zekasının ve karizmasının zirvesinde bu dünyadan ayrıldığı şeklinde olduğunu belirttik. Doğru, David Bowie dünyamızdan ayrıldı ama ruhunu bize katarak…
21.01.2016, 00.37, David Bowie’nin “Blackstar” klibi eşliğinde: Ve hayatının öyküsüyle Starman kararır… İyi uykular.
[Şubat 2016]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder