Marlon James
Ciltli, ciltsiz... Büyük boy, orta boy, küçük boy... Çoğunlukla orta sehpalarda gördüğümüz dev boy, şömizli, ciltli, bol fotoğraflılar... İncecik hurufatıyla mini kitaplar ya da klasik cep boyları... Kimisi kalın, niteliği yüksek kağıtlara basılmış; kimisi çevre dostu, gerikazanımlı kağıtlara... Farklı yayın piyasalarında tasarlanmış, alanının en iyisi fotoğrafçılarla, çizerlerle, kapak (ve kitap) tasarımcılarıyla çalışılmış... Editörler derlemiş, yazarlar yazmış, başka yazarlar önsöz ve sonsöz eklemiş, bol keseden dağıtılan övgüler kapaklara serpiştirilmiş, kimilerinde araştırmacıların bin bir emeğiyle arşivler taranmış, kütüphaneler karıştırılmış, yayınevi salonlarında, kahve köşelerinde, öğlen yemeklerinde nice toplantılar yapılmış... Grafikerler, düzeltmenler, matbaa emekçileri gece gündüz çabalamış... Kutular, ayraçlar düşünülmüş; özel paketler, beşibiryerdeler ayarlanmış, satış ile finans departmanları ne kadar indirim yapılacağını ya da ederinin ne olacağını hesaplamaya çalışmış... Haftalar, belki de aylar öncesinden tanıtımlar başlamış, internette kampanyalar, dergilerde reklamlar, kitabevlerinde vitrinler ayarlanmış... Herkes yılın son festivali sayılabilecek yılbaşında gelecek okurları, kitap meraklılarını, sevdiklerine hediye verecek müşterileri bekliyor artık. Sezon kitaplarının tanıtıldığı büyük kitap fuarlarının ardından, yeni yılın kitaplarının tanıtılacağı dönem gelene kadar, insanlığın büyük kısmının ilgisi piyasa ekonomisinin kanıksanmış çarklarının dönmesine yarayacak. Peki bu yılbaşı çıkartmasından okur (ya da hediye avcısı) kendisine nasıl yol çizecek, kalabalıklar arasında gözüne bir hedef kestirebilecek mi ya da enformasyon kirliliğine kapılmadan sevdiklerine işe yarar bir şeyler seçebilecek mi? Ya da dünyanın endişesi, savaşların acıları, mültecilerin dramları, farklı mücadelelerin tetikçileri, bu şenlikli ortamı solduran hamleler yapacak ve bunca çaba boşa mı gidecek?
Aklımda böyle bir endişe olmadan kitabevlerini dolaşırken ya da elektronik cihazımla interneti karıştırırken ekseriyetle zihnime kazınmış isimlerin, konuların, yapıtların karşımda rastlantısal olarak belirmesiyle veya elime aldığım bir kitabın ufacık bir detayının attığı kancaya takılarak tercihlerimi yaparım. Ama bir bilene, kitabevi çalışanına başvurmak, yılbaşı için özel hazırlanmış seçkilere bakmak da işe yarayabilir. Şiddetli ve hazin geçen bir yılın sonunda, metropol köşelerinde yaşanan saldırıların ve kitle kültürü açısından daha çorak coğrafyalarda kıyasıya sürdürülen savaşların yarattığı hayati bir endişeyle, tedirgin ve hızlı bir biçimde bir ufuk taraması yapalım...
Linç geceleri ve mülteci hayatlar
Hollanda’da faaliyet gösteren American Book Center adlı kitapçının çeşitli çalışanlarının önerilerini alıyorum. Örneğin Amsterdam’daki şubeden Peter’in önerilerinden biri, Scribner tarafından kasım ayına ciltli ilk baskısının yetiştirildiği Stephen King’in kalın yeni öykü derlemesi The Bazaar of Bad Dreams (Kötü Rüyalar Çarşısı): Bugün dünya çapında yayılan savaşın, çağdaş kabus yontucusunun öykülerine yaklaşıp yaklaşamadığını merak ediyorum. Ya da Ester’in önerilerinden karton kapaklı baskısı Influx Press tarafından yazın yapılmış, Italo Calvino’nun meşhur eseri Görünmez Kentler'i çağrıştıran, Darran Anderson’un hazırladığı Imaginary Cities. Renate’nin önerilerinden ilgimi çeken, Clarice Lispector’ün ağustos ayında New Directions tarafından yayımlanmış The Complete Stories’i (Tüm Öyküleri). 1920’de Ukrayna’da doğmuş, o dönemin çalkantıları ve Yahudi düşmanlığı nedeniyle bir linç gecesinden zar zor kurtulmuş ailesi mülteci olarak Latin Amerika’ya göçmüş, orada hem Brezilya’nın hem de Kafka sonrası Yahudi edebiyatının en önemli isimlerinden biri haline gelmiş, 1977’de dünyamızdan erken ayrılmış bu kadın yazarın öykülerini hep merak etmişimdir zaten. (Peki, acaba bugünün linç gecelerini ve mülteci hayatlarını kimler yazacak önümüzdeki yıllarda?)
Hollanda’dan Fransa’ya geçmek istiyorum: Kaos yaratan terörün ortasında dolaşmak tedirgin edeceğinden kendime kerteriz olarak ödülleri seçiyorum. Fransız Akademisinin bu yıl roman büyük ödülünü layık gördüğü iki romandan biri olan, Cezayirli yazar Boualem Sansal’ın Gallimard’dan çıkan 2084: La fin du monde (2084: Dünyanın Sonu) adlı kitabı mesela. Orwell’in 1984’ünü anıştıran yapıt, Abistan adı verilen bir ülkede geçen, bir parça Kafka ya da Saramago, bir parça LeGuin, ama daha çok İslam diyarı metaforlarının serpiştirildiği bir kurgu olarak çarpıyor benim de gözüme. Michel Houellebecq’in Soumission’uyla birlikte okunduğunda, Fransızların İslamla imtihanının nasıl gelecekler kurgulattığını anlayabilmek mümkün olabilir belki, tabii az ötede biri kanıksanmış bir saldırı yapmazsa ya da dünyanın tüm kuvvetli hava kuvvetlerinden birinin gönderdiği bir füze oturduğumuz yere düşmezse...
Belki Britanya daha neşelidir diye Waterstones’a göz atıyorum. Man Booker ödülünü bu yıl alan Jamaikalı Marlon James’in Bob Marley suikastını odağına aldığı The History of The Seven Killings (Yedi Cinayetin Hikâyesi) kurşun delikli plağıyla raftan göze batıyor. Bu sefer anlaşmazlıkların, şiddetin, kaosun arka planında İslam yok ama uyuşturucu, tetikçi, gazeteci, istihbaratçı son 30 yılın Jamaika’sındaki koşulları kurgulayan bu metinde bol bol var. Belki de dünyanın kaosunu tasarlayanların illa tek bir kültüre, tek bir inanca, tek bir millete, tek bir devlete ait olmaları gerekmiyordur.
Dünyanın endişesini bu hediye avı seansında gideremeyeceğimi fark edip son olarak bir kaçış yapmaya niyetleniyorum, hediye raflarında. Harper Collins Tolkien’in meşhur yapıtlarını yazdığı dönemlerde çizdiği haritalar, resmettiği sahneler, yaptığı eskizlerden oluşan The Art of The Hobbit ve The Art of The Lord of the Rings adıyla iki ciltli, özel kutulu, prestijli bir kitap yayımlamış. Bunların yanına bir de Phaidon Press’ten yayımlanmış Magnus Nilsson’un hazırladığı The Nordic Cookbook’u ekliyorum; kederli yılsonu yemeğini İskandinav mutfağından seçmeyi planlayarak... Ya da en iyisi Karl Ove Knausgaard’ın Kavgam romanlarının İngilizce baskılarının özel kutusundaki üç cildini yanıma alıp, bir orman kıyısındaki hayali bir eve kapanayım, yalnız bir adamın kaygı dolu hayatını okuyayım...
[Aralık 2015]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder