Bu yazıyı Sabitfikir'e yazdığım zaman John Le Carré'nin kitaplarının tekrar basımlarını yapacak yayınevinde çalışacağımı bilmiyordum.
John Le Carré
Dünya kazanını kaynatan, insanların kaderlerini karıştıran kurumlar ve kurumlara bağlı kişiler. Özellikle devletler, kendi çıkarlarını gözetmek, başkalarının niyetlerini öğrenmek, gerektiğinde olayların gidişatını kendi lehlerine çevirmek adına gizemli, varlığıyla yokluğu birbirine karışan, kolaylıkla sırra kadem basacak kurumlar oluşturmuşlardır: İstihbarat Teşkilatları.
Tarih bu teşkilatlara mensup faillerin (bir zamanların casusları, son zamanların ajanları) yerlerinden oynattığı taşlarla yazılmaktadır belki de. Bugünlerde medyada uluslararası politika (ve hatta ülke gündemi) hakkında haber olarak okuduğumuz her ne varsa, sanki bu ajanlar tarafından incelikle tertipleniyormuş gibi hissedebiliyoruz. Bu kadar çok istihbarat mevzusu dönünce de, biraz uluslararası politika eğitimi almış bir okur olarak, casusların dünyasına bir göz atma arzusuna kapıldım. Ne şanslıyım ki, geçtiğimiz ay vizyona giren Köstebek (Tailor Tinker Soldier Spy), 1974 tarihli romanın İngiltere ve Amerika’da çoksatanlar listesine yeniden girmesine yardımcı olunca, nereden başlayabileceğimi bana gösterdi.
John Le Carré, bir müstear ad ve casus romanlarının bir duayeni. İngiliz istihbarat servislerinde II. Dünya Savaşı ertesinde, Soğuk Savaş’ın en hararetli yıllarında görev yapmış, yine İngiliz istihbarat geleneğinde olan bir eğilimle, bir yandan da edebiyatla uğraşmış Le Carré, o yıllarda yarattığı George Smiley adlı aklı başında, sakin yaradılışlı, abartılı meziyetleri olmayan ve hatta kimi zaman mazlumluğun sınırlarında dolaşan başkarakterinin etrafında dönen çeşitli romanlar yazmış. Sovyet istihbaratıyla İngiliz istihbaratı arasındaki enformasyon mücadelelerine tanık olabileceğimiz –Türkçe’de E Yayınları’ndan yayımlanan– Köstebek, istihbarat dünyasındaki ajanların güvenilirliği ve birbirleriyle rekabetleri üzerine, tesadüfen bugün bizim gazetelerde okuduklarımızı yansılar bir biçimde, içgörüler sunabilecek sakin bir casusluk romanı. Filmin de etkisiyle okumaya başladıktan sonra, iletişim teknolojilerinin ve soğuk savaş sonrası terör eksenli casusluk dünyasının yer almadığı, neredeyse nostaljik bir istihbarat dünyası hem algılarımı dinlendirdi, hem de Rus istihbaratından Karla ve İngiliz Smiley arasındaki satranç mücadelesinin sonraki iki Le Carré romanındaki devamını merak ettirdi. Bugün Türkçe baskıları oldukça azalmış olan Le Carré’nin yapıtları keşke tekrar basılmaya başlasa.
İngilizlerin emperyal zihniyetleri, Oxbridge eğitim kurumlarından mezun pek çok kişinin istihbarat kurumlarında görev almayı kabul etmelerine yol açmış. John Buchan, W. Somerset Maugham, Lawrence Durrell, George Orwell, Anthony Burgess, Ian Fleming ve dahası çift karakterli edebiyatçılar olmuş. Bu geleneğin son isimlerinden biri, MI5 teşkilatının başkanlığını yapan ilk kadın olan, Stella Rimington. Emekliliğinden sonra tecrübesini ve yeteneklerini yazarak kullanan Rimington’ın özellikle son romanı Rip Tide dahil olmak üzere ikisi Türkçe olarak da yayımlanmış altı kurgu romanıyla günümüzün çok aktörlü istihbarat mücadelelerini, gerçek bir ajanın sakin bakış açısıyla okumak mümkün.
İspanya’dan bir sağlama: Javier Marias
İngiliz olmayan, ama nedense İngiliz gizli servisinde görev yapan bir karakterin bakış açısından, istihbarat dünyasına teğet geçen bir üçleme kaleme alan Javier Marias, Metis Yayınları tarafından Roza Hakmen çevirisiyle yayımlanmakta olan Yarınki Yüzün üçlemesinde, İngiliz profesörlerinin istihbarat teşkilatlarındaki rollerinden de dem vuruyor. Özellikle İspanyol İç Savaşı esnasında, kimisi Franco yanlısı, kimisi anti-faşist kampta çarpışan çeşitli İngilizlerden bahsedilen ilk kısmı, Orwell’in Katalonya’ya Selam yapıtında yazdıklarını bir İspanyol’un gözünden sağlaması olarak görülebilir. Avrupa’daki istihbarat mücadelelerinde, İngilizlerle Rusların, 'Özgür Dünya' ile 'Komünistlerin' kaderlerinin ilk kesişimi anlaşılan İspanya’da gerçekleşmiş. Le Carré’nin yapıtlarından Marias’a, bu mevzuda kurgu kaleme alanların vurguladığı bir bağlantı noktası. Daha sonraki dönemde, II. Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş’ta, sanki hep İspanya’da görev yapanlar Avrupa istihbarat mücadelelerini yönlendirmiş.
Tabii çok daha köklü bir mücadele alanı var: Ortadoğu. 19. yüzyıldan, sanırım Kırım Savaşı’ndan beri, İngiliz, Fransız, Alman, Rus, İran, Osmanlı (ve Osmanlı çıkışlı ülkeler) ve sonradan Amerikan istihbarat teşkilatlarının kıyasıya faaliyet gösterdiği bu dünyanın göbek deliği hakkında yazılanlara, bir çırpıda değinmek pek mümkün değil, zaman içinde tekrar göz atmak üzere aklımıza not düşmekle yetinelim.
[Nisan 2012]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder