14 Temmuz 2019 Pazar

Okur İçin İşaret Fişeği: IMPAC 2013


Kevin Barry

Ödüller “işaret ederler” okurlara. Yazarlara da, maddi getirilerin ve prestijin yanı sıra, meraklı yeni okurlar kazandırdığı söylenebilir. Dublin’de IMPAC şirketiyle birlikte kütüphanelerin verdiği ödüle, bu yıl Kevin Barry’nin City of Bohane (Bohane Kenti) adlı ilk romanı layık görülünce, meraklı bir okur olarak kitabın peşine düştüm. 

1996'dan beri dünyanın çeşitli yerlerindeki kütüphane okurlarının önerileriyle belirlenen liste doğrultusunda verilen bu ödülden, Benim Adım Kırmızı’yla Orhan Pamuk alınca haberdar olmuştum. O zamandan beri raflarıma ekleyeceğim yeni yazarları belirleyen bir işaret fişeği olarak bu ödülü de kullanırım. Üstelik sadece kazananları değil, ne de olsa kimi zaman adaylar kazananlardan çok daha çarpıcı olabiliyor. Örneğin 1999’da kazanan Andrew Miller’ın Ingenious Pain'i (Maharetli Acı) pek ses getirmezken, adaylar arasında Don DeLillo’nun Underworld (Dünyaaltı) ya da Haruki Murakami’nın Zemberekkuşu’nun Güncesi ve Bernard Schlink’in Okuyucu’sunun bulunması iyi bir örnek olabilir. (Benim Adım Kırmızı’nın en önemli rakibi ise Jonathan Franzen’in Düzeltmeler'iydi.) Bu sene de, önemli rakipler arasından sıyrılmış Barry: Houellebecq’ten Harita ve Topraklar, Murakami’den 1Q84, Otsuka’dan Tavan Arasındaki Buda ve yine Miller’dan Pure (Saf) gibi... 

İrlanda, İngilizceyi kendine özgü kullanarak sağlam bir edebiyat geleneği üreten bir ülke. Anglosakson Britanya’yla dinsel, idari ve ekonomik aşk/nefret ilişkisi geliştiren, müthiş kıtlık ve yoksulluk dönemleri geçirirken yeni dünyaya durmadan insan gönderen, klanlaşmanın çeteleşmeyi andırdığı, gerçekliğinin sık sık kurguya karıştığı bereketli bir diyar. Joyce ve Beckett kuşağından Toíbin, McCann, Doyle kuşağına mütemadiyen sıkı işler üretiliyor İrlanda’da. (Colm Toíbin ve Columm McCann’in 2006 ve 2011’de IMPAC aldığını belirtelim.) Egemen dili arsızca kırmaktan çekinmeyen bağımsız bir edebiyatın böyle bir gelenek oluşturması şaşırtıcı değil elbette. Kevin Barry, bu kuşağın pek genç olmamakla birlikte, yeni temsilcilerinden sayılır. 1969 doğumlu yazarın, There are Little Kingdoms (Küçük Krallıklar Var) adıyla ilk öykü derlemesi 2007’de çıkmış. 2011’de bahsi geçen romanı yayımladıktan sonra, geçen sene bir öykü derlemesi daha okurlara sunulmuş: Dark Lies the Island (Adaya Karanlık Çökünce). XXI. yüzyılda dünya çok kültürlü ve enformasyon ağlarıyla iç içe geçmiş, dolayısıyla Barry’nin öykülerindeki konu seçimleri diskolardan küresel terörizme yayılan bir çağdaşlıkta. Dili ise -özellikle karakterlerini konuştururken- yoğun aksanlı, en azından buradan aşina olamadığımız, çözmek için çaba gerektiren ama oldukça eğlenceli. İskoç kült yazar Irvine Welsh’in dili de benzer yoğunlukta bir aksan taşırdı, nitekim elimdeki City of Bohane (Bohane Kenti) nüshasının daha kapağında Welsh’in Barry’yi muştulayan bir övgüsü bulunuyor: “Bu adalardan yıllardır çıkan en dikkat çekici ve özgün yazar.”

Joyce dilli Tarantino şekilli bıçkın İrlanda sokakları

City of Bohane’e (Bohane Kenti) gelince: Bohane, İrlanda’nın batısında, kurgusal bir kent (yazar Porto’dan esinlendiğini söylüyor). 2053 yılında her türden mahallenin çeteleri, New York Çeteleri filmini andırır biçimde birbirleriyle kapışmaktadırlar. Şehrin gösterişli mahalleleri villa siteleri ve apartman bloklarından oluşurken, iki yüzyıl öncesinin Manchester’ını andıran pis endüstri mahalleleri Bohane nehrine kıyılanmıştır. Ana caddeler ve kıyı şeridinin temiz kısmı, caz çağını andıran mekanları ve polisiyelerden çıkmış izlenimi veren karakterleriyle doludur. Roman iki aks üzerinden ilerliyor: Çete savaşları ile en gösterişli çetenin, aynı zamanda şehrin kodamanlarının lideri, eşi ve eşinin eski sevgilisi, kendisinin de kan davalısının arasındaki aşk üçgeni. Karakterler dış görünüşlerinin, kıyafet tarzlarının ayrıntılı tasvirleriyle çizgi roman estetiğini andıran tipler, kurmaca diyalektleriyle de 2053’ün bıçkın sokak dilini yansıtıyorlar. Teknoloji pek de hakim değil Bohane metropolüne, daha çok Steam Punk tarzında olduğu gibi primitif: Otomobillerin yerine tramvaylar, telefonun yerine mektuplar kullanılıyor. Ortamda bir Mad Max atmosferi hakim; çetelerin birbirleriyle yaptıkları meydan savaşları ve çetelere hükmetmek için birbirlerini ekarte etmeye çalışan liderler ve yardakçıları bu ortamı sağlıyor. 

Muhtemelen filme aktarılacaktır, zaten sinematografik bir yaklaşımla yazılmış: Barry bilinçli bir şekilde Amerikan televizyon dizilerinde yaygın olarak kullanılan estetiği ve kurgu temposunu (kısa ve seri bölümler) kullandığını belirtiyor. Joyce ile Tarantino’nun işbirliği yaptığı bir roman denebilir City of Bohane’e. Biz coğrafi ve kültürel olarak uzak olan okurlar için böyle gözükürken, İrlandalılar için kendi tarihlerinin bir özeti yer alıyor romanda, en azından bazı yorumlara göre. Bir İrlandalı nasıl karşılar yapıtı bilemem ama metropol kavgalarına aşina olduğumuz bugünlerde biz kendi geleceğimizi de görebiliriz Bohane meydanında.

[Eylül 2013]

Hiç yorum yok: