E. L. James
Piyasa ekonomisinin işlediği, nelerin basılacağına ve basılmayacağına, nelerin satılıp satılmayacağına kurumların büyük ölçüde karışmadığı ülkelerde, çoksatanlar listeleri okurların tercihleri doğrultusunda belirlenir ve bu tercihler de çoğu zaman promosyon kampanyalarının başarısıyla şekillenir. Kısa vadede fırtınalar koparmak mümkündür, ancak uzun vadede bir yazarın ya da bir yapıtın tutunabilmesi, okurlar tarafından tekrar tekrar okunması, ortaya koyulan yapıtların niteliğiyle ilgilidir. O an popüler olmanız, zaman içinde popüler kalacağınız anlamına gelmez. Yine de popülerliğin tadını çıkarmaktan kendinizi alıkoymayın bu çağda, kısa bir patlama bile yeterli tatmini sağlayacaktır.
Bir süredir böylesi bir popülerliğin tadını çıkarmakta olan bir kadın var: E. L. James müstear adını kullanan, 1963 doğumlu bir İngiliz. Fifty Shades of Grey ile başlayan bir üçleme ile, 2010’ların başında fenomen haline geldi. Yaz başında ülkemizde de, basında ve sosyal medyada yer alan haberlerin etkisiyle, fenomeni yabancı yayınlar satan kitabevlerinde hissetmek mümkün oldu. Üstünkörü bir inceleme yapmadan, bu üçlemenin ne hakkında olduğunu tahmin etmek isteseniz, fantastik edebiyat, vampir edebiyatı ya da polisiye diyebilirdiniz; ancak Fifty Shades kitapları, pek de incelikli olmayan bir şekilde, erotik edebiyatın temsilcisi. Üstelik kadın ve erkek arasındaki hükümranlık ilişkileri, sado/mazo cinsel varyeteler, aşk ve tutku üzerine ortodoks, pek de ifşa barındırmayan, fantezi yapıtları. Ortada pek bir Sade ya da Anais Nin veya Henry Miller aramayın; O’nun Öyküsü’nün tek eşli versiyonu, belki.
Aslında incelikli bir promosyon kampanyasının alelade bir metni nasıl çok sattırabileceğinin iyi bir örneği olarak incelenmeli, Fifty Shades yapıtları. Başlangıçta yazarı, gündelik hayatının sıkıntılarından, iki çocuklu evliliğinin baskılarından bir ölçüde uzak durmak için, kendi bilgisayarında zevkine yazmaya başlamış. Geçtiğimiz yılların popüler vampir fenomeni Alacakaranlık serisinin karakterlerini ödünç alarak, diğer Alacakaranlık okurlarıyla paylaştığı bir metin kurgulamış ve internette bu metni fan fiction kapsamında bulmak mümkün. Bir fenomenin okuru olmak diğer okurlarla dirsek temasında bulunmak, Londralı anneye büyük bir fırsat sunar. Yazdığı metni, uluslararası telif hakları doğrultusunda sıkıntı çıkartmayacak bir biçimde yeniden şekillendirip, basmayı kabul eden sıradan bir yayınevinden yayımlatır.
Alacakaranlık okurlarının desteğini aldığından, kitabın okuruyla yayınevinin kapısını çalmış sayabiliriz. Kitap 2011’de basıldıktan sonra promosyon çalışmaları kapsamında yazılar çıkmaya başlar, ama asıl vurgunu günümüzün e-kitap koşullarına özgü bir enflasyonla yapar: Fiziksel kopyasının raflarda beklediği günlerde, bir anda dijital listelerde başa oynayacak kadar ilgi çekmeye başlayarak çoksatar damgasını hak eder. Ardından günümüzün edebiyat/reklam mekanizması çalışır ve bir kadınla erkek arasında kurulan ilişkiyi detaylarıyla anlatan bu yapıt, romantik anlatıların erotik versiyonu olarak dünyanın her tarafında piyasaya sürülür. Hemen film haklarının satıldığı, hatta senaristinin kitabın esin kaynaklarından kabul edebileceğimiz Amerikan Sapığı’nın yazarı Bret Easton Ellis olacağı, başrollerinde okurların istediği kişilerin seçileceği vs. gibi sonradan çürüyen haberlerle (mesela Ellis çok istese de, projede yer almamaktadır artık) promosyona devam edilir. Sonuç olarak, bugün 40'a yakın ülkeye hakları satılmış, şimdilik kırk milyon nüshası satılmış, filme aktarılmakta olan yapıt sayesinde E. L. James, Forbes’in açıkladığı çok kazanan yazarlar listesinin bu sene olmasa da, önümüzdeki seneki ilk on adayları arasına adını yazdırır.
Peki bu fenomende pek çok eleştirmeni rahatsız eden koku nereden kaynaklanmaktadır? Muhtemelen yapıtın dilinin, üslubunun ve anlatılanların nadiren insanı şaşırtan, makul bir edebiyat okurunu kısa sürece bayacak basitlikte olması. Kitabı okurken sıkılıyorsunuz basbayağı, karakterlerin kartonlukları bir tarafınızı kesebiliyor ve usturuplu bir fantezi yapıtı olduğundan, olup bitenlere inanmakta güçlük çekebilirsiniz, ama bu inanmama iyiye alamet değil. Yazarının daha çok "istedim oldu" mantığıyla oluşturduğu bu yapıt, nitelikli okura çok az şey verecektir. Üstelik hiçbir radikal kırılmaya uğratmadan, meydan okumadan ve yaygın erkek/kadın kabullerini neredeyse olumlayarak oluşturulan bir pembe roman okuduğunuzu anlayacaksınızdır.
Yazıya girerken vurguladığım serbest piyasa ekonomisinde, kitabı alana ve okuyana kimse karışamaz. Ancak bu ülkede, estetik kriterleri değil de, ahlaki ve siyasi kriterleri gözeten birtakım kurumların işgüzarlıkla piyasayı düzenleme, kontrol altında tutma işlevini yerine getirmeye çabaladığı bir piyasa varmış gibi gözüktüğünden, basit bir erotik kitabın raflara düşüp düşmeyeceğini bile sorgulayabilir, tahmin etmeye çalışır hale gelmiş durumdayız açıkçası. Yakında anlarız ne olacağını...
[Eylül 2012]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder