18 Aralık 2008 Perşembe

Tezer Denemesi

Karmakarışık yaptığı saçlarından yeni bir tel çekip kopardı, kırmızı saç teliyle bir süre oynadıktan sonra, yatağının üzerine yığılmış gözüken kitaplardan, aynı renk kapaklı kitabın kapağının üzerine saç telini yatırdı. Kapaktaki gülümseyen kadının saçlarıyla karıştı bir an tel, sonra kapağı çevirmesiyle yatağında kaybolacaklar arasında yerini aldı.

Yılbaşı gecesi hiç istemediği halde duymuştu tartışmalarını; genç olanı, bu kadar zeki, çabuk kavrayan ve müthiş bir mizah gücüne sahip gençlerin nasıl olur da hâlâ Tezer Özlü, Vüsat O. Bener, Bilge Karasu gibi hep aynı şeyi anlatan yazarları okuyup Ekşi Sözlük’te onlardan övgüyle bahsetmesini anlayamadığından bahsediyordu; biraz daha olgun olanı ise, diğerlerini bilmem ama ben Tezer Özlü’yü yazar olarak değil de, bir kadın tipi olarak okuyorum demişti.

Bir kadın tipi olarak Tezer... Şimdi yatağında kitaplarını evirip çevirirken, özgürlüğünün, Kafka’nın, Pavese’nin, ölümün ve dirimin peşinden gittiğini okuduğu kadının nasıl bir kadın tipinin sembolü olacağını düşündü? Sıkıştırılmış, normal olarak kabul edilmemiş, bedeninin ve zihninin olası hallerinin toplumsal yapılar tarafından a-normal olarak kabul edilmiş, bedeninin ve zihninin özgürlüklerinin toplumsal duvarlarla çevrilmiş olan kadın tipi mi acaba? Sosyoloji derslerine daha az girmeliyim, anlattıklarım hep oradan öğrendiğim kuramların etkisi altında kalıyor; halbuki şu daha bariz: saçlarımı koparmayı, babamın eski eşiyle kavga etmeyi, çocukken banyoya kapattıkları bedenimle oynamayı, Norveç’e gitmeyi, sevmediğim insanların önünde susmayı ve tanımadığım insanların önünde konuşmayı seviyorum. Bunlar beni Tezer yapar mı acaba?

Tekrar uykuya dalmadan önce, bir kere daha bedenini bilgisayarın yanına sürüklüyor, internette açık kalmış Tezer sayfalarından birine daha bakıyor: Evinden kaçmak ister, çünkü bu evlerde süren durgun yaşamın, sevgisiz yaşamın, iç içe yaşamın düşündüğüne uymadığının şokunu yaşar. Okuldan kaçmak ister, çünkü okul karanlık bir kilisedir. Okulda öğretilen birçok yalan, gerçek yaşamda hiçbir zaman gerekmeyecektir. Kimbilir nereden düşmüştür bu sözler bu sayfaya, kendi zihnimden mi, Tezer’in kitabından mı? Sayfayı kapatıyor. Arka arkaya gözüken sayfalardan cümleler zihnine ulaşıyor: Aranızda dolaşmak için giyiniyorum. Hem de iyi giyiniyorum. İyi giyinene iyi yer verdiğiniz için. Aranızda dolaşmak için çalışıyorum. Zihninin kalabalık seslerine bir de uyanıp cinselliğinin peşine koşan kedisi de katılırken: Arjantin tangoları dinliyorum. Balkona çıkıyorum. Bu semtte çocuklar çok sessiz. Yazmak istiyorum. Ama her zaman yaşamın günlük hareketliliklerini yeğliyorum. Son pencereyi de kapatacak, Tezer’in güzel fotoğrafıyla yüzyüze geldiğinde, onun o sıralarda eski okulu Avusturya Lisesi’ndeki haline benzediğini düşünüyor; aynı okuldan iki aynı kadın farklı zamanlarda geçmiş midir? Ama ben, Tezer değilim ki, diyerek son pencereyi de kapatıyor ve geriye düşüyor, yatağına gömüyor bedenini.


Sabah kalkıp gitmem gerek, önce buradan, Arnavutköy’den yola çıkmam, Ortaköy’e kadar üst yoldan yürümem gerek, sonra Taksim’e çıkmalıyım, Hayalet Oğuz’a yetişmeliyim, geceleyin uçağa binmeliyim, Paris’e uçmalıyım, orada bir kahveye oturmalı, kimde kalacağımı seçmeliyim; sonra tren, İtalya’ya, Trieste ve S. Stefano Balbo’ya, en sonunda Yugoslavya kaldıysa, oradan Akdeniz’imin sonuna gitmeliyim. Ama önce sabah olmalı.

Gittiğimde ardımda kalanlardan anlayacaktır, gerçekten benim de Tezer olduğumu; ama bunu anladığı anda beni kaybettiğini de anlayacaktır. Umarım bir ders olur bu ona, hiç sevmediğim bir ders: hiç bir kategoriye ait kılmamalı insanları, bir tipe benzetmemeli... Ben Tezer olduğum kadar, Tezer değilim. Ben benim...

1 yorum:

Ayşe Marika Sağlam dedi ki...

zamanın pek çok yerinde, hesaplaşmaların en çok da yersiz-yurtsuz zamanlarında, hep saçakaltlarında o vardı..ona dair ona değen bir şeyler..ama ille de ondan buraya akıp duranlar...elinize sağlık öncelikle..tezeri umutsuzluk yaftasından söküp alan yazınız için...onun yaşam demekle koşut olduğunu anıştırdığınız için..