Rastgele ve parçalı inşa edilmiş derme çatma ruhumla
ne zaman bir başka inşa faaliyetine kalkışsam
bocalamaktan oldukça çabuk yorulup
bitap düşüyorum bezgin ruhumun yatağına.
Arjantin’den yola çıkıp okyanus aştıktan sonra
buradan baktığımda net göremeyeceğim bir şekilde
kıyıya çıkıp eninde sonunda bana ulaşabilen
ezgilerin içinde aramayı seçiyorum
tarihin bir halka yaptıklarının
içten içe kopup duran acılarını.
Bir dolambaç öğrettiğiniz bana,
dilimi döndürdükçe sonsuza doğru açıldığına inandığım.
Düşüncemin izine baktığınızda
kaç çemberden geçtiğini anlayıp yaşımı açık edebilirsiniz.
Bilirsiniz, sizin geçtiğiniz çemberleri
tekrar ele alıp bize uysun diye daraltıp duruyoruz.
Bir gizilgüç diyorum ya
içimde ara sıra kıvranıp duran bu dil eriğine,
bazen dilimi daldırıp bir habbe çekiyorum,
sonra başlıyor yorucu yoğurma işlemi,
kendimi tutamayıp inceldiği yerden
kopartana kadar uğraşıyorum, sonra
sonra durmayı akıl ettiğimde, işin
işten geçtiğini hatırlatıveriyor etrafımda birikenler,
başka zamanlara geldik, artık şiir boş zanaat diyenler.
Kâğıttan müzelerde sizin mürekkebinizin koyuluğundan
yansıyan aksi imgeye borçluyum çoğu zaman
kendi dilimin katılığını ve acılığını. Çok derinlere
yerleştirilmiş kara bir kutunun kayıtlarından
öğreniyorum hayatın anlam ıssızlığını.
Başka yolcuların ruhlarından çekilmiş bir zincirin
ucunda merakla gözlüyorum açıkçası
arkamdan kimin gelip halkalanacağını.
17 Eylül '03
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder