4 Ocak 2009 Pazar

Nefret Tohumları

2009'un ilk günleri... Bir nevi bakıma aldım kendimi. Bir gün sosyalleşme, ertesi gün dinlence, sonra yine sosyalleşme, sonra yine dinlence... Dört gün geçmiş oluyor böylece, bloga hiçbir katkı yapmadan... Küçük blogu hiç beslemeden... Halbuki umutlar yüksek, projeler fazlaydı... Umarım üç vakte kadar yeniden "kişisel araştırma merkezi"mden yayına başlayabilirim.

2008'in son ve 2009'un ilk günleri Gazze Şeridi'nde savaş ile geçti. Hâlâ tüm şiddetiyle de sürüyor. Her tür şiddet ve nefret biçimi kalakalmama yol açıyor, insanların hırsları ve öfkelerinin sebep olduğu çirkinlikleri nasıl değerlendirmem gerektiğini, tüm olup bitenleri nasıl okuyacağımı bilemiyorum. Kenan diyarının tarihine dönüp bakmam gerektiğini, 20. yüzyılın başlarında modern emperyalist güçlerin es kaza Ortadoğu diye adlandırılan bu bölgede oluşturmaya başladıkları "gözlerini kan bürümüş" modern ulus-devletlerin hikâyelerini okumam gerektiğini düşünüyorum şu anda. Savaş topraklarından uzakta, farklı iletişim kanallarından şahit oldukları ya da maruz kaldıklarıyla, bilen ve bilmeyen insanlardan öğrendikleriyle kendi yargılarını oluşturmaya çalışan "1984" insanlarından biriyim ne de olsa. İç dağlayıcı yıkım ve ölüm görüntülerine nemrut bir devletin ve nobran bir yönetimin fırça darbeleri yol açıyor. Evet kelime anlamıyla bir teröre maruz kalıyoruz hepimiz, sadece İsrail devletinin abluka altındaki Gazze üzerinde ya da Hamas'ın İsrail kentlerinde terörü söz konusu değil, tam olarak çözümleyemediğimiz ve neredeyse şu anda yaşayan tüm nesilleri (yanlış olacak ama yine de 1930'lardan itibaren -diyeceğim- doğanları) etkileyen, dünya algılarını bozan, canlarını acıtan, ruhlarını örseleyen, insani değerlerini yitirmelerine yol açan bir terör. Nefret tohumlarını ekenlerin dünyaya armağan ettikleri ölümcül bitkiler her birimizin göğsünde filizleniyor, hepimizde alerjik reaksiyonlara sebep oluyor.

Yıldöngüsünün ülkemdeki "din bahaneli" çatışma mevzularına da yeni katkıları oldu. İnsanların inançlarıyla, Allah'larıyla nasıl bir ilişkisi olduğunu göremediğim bir terane sürüyor: Basbayağı insanlar arası ilişkileri ilgilendiren bir hırsla birbirlerini örseliyor insanlar, iktidar hırsıyla, başkasının nasıl davranacağını belirleme arzusuyla, güç istenciyle, dünya hakimiyeti niyetiyle öyle ya da böyle insanüstü ya da insandışı bahaneler kullanılıyor. Başkalarının kutlamalarından, başkalarının eğlenme biçimlerinden, başkalarının giyinişlerinden, başkalarının nasıl yaşayacaklarından kendilerini sorumlu görenleri, bu konularda kendi görüşlerini başkalarına uygulatmaya çalışanları, bahaneleri ne olursa olsun, ister bir dinin, ister bir inancın, ister bir ideolojinin, ister bir kurumun menfaatlerinin argümanlarını kullansınlar, külliyen nefret tohumu ekenler arasında gördüğümü belirtmek isterim. Kazaları ve ölümleri "sapkınlığa" bağlayanları, ihmalleri ve suiistimalleri gayriinsani "inançlarıyla" örtbas edenleri... İnsan olduğunu fark eden, karşısındakinin insan olduğunu anlayabilen kimselerin üstlendikleri görevleri "Allah adına değil" insan adına yapmasını isterim, dilerim. Rant amacıyla halkın şebekelerini kendi kontrolüne almasını bilenlerin, bu şebekelerin bakımından, kazalara mahal vermeyecek biçimde işler halde sürdürülmesinden sorumlu olduklarını unutmaları, sonra da bunu binbir bahane, pot ve duyarsızlıkla örtbas etmeleri, işte insan sömürüsünün apaçık bir tanımı.

Gündem siyaseti aslında beni pek ilgilendirmezdi normal şartlarda, ancak yeni yılda üzerimde hissettiğim huzursuzluğun sebebini dünya ve ülke gündemindeki bu iki çirkin konuyu bahane bularak açıklamak istedim. Kaçışı seçtiğimin farkındayım, kendi suiistimallerimin, kendi terörlerimin dökümünü yapmak gerekirdi belki. Başka bir oturuşta da onlardan bahsederim.

Hiç yorum yok: