Bilgisayarımda eski bilgisayarlarımdan gelmiş yüzlerce yazı dosyası var. Arada bir onları karıştırıyorum, neler yazmış olduğuma bakıyorum. Pekçoğu düşüncelerimin ve o anda hissettiklerimin karışımından oluşan anlık notlar. Bir nevi kendi keyfi için piyano çalan birisinin her piyanonun başına geçişinde herhangi somut bir şarkıyı çalmak yerine, melodiler arasında dolaşması, anlık zevki için takılması söz konusu. Canlı kayıtlar ve üstelik çoğunlukla pratik çalışması... Kısacası yazılmış ve yığılmışlar ama bir ürüne dönüşmeleri çok zor. Ancak farklı bir ben olarak onları tekrar ele alır, süzgeçten geçirir, bir heykeltıraşın malzemesini işlemesi gibi işlersem onları, bir umut bir-iki işe yarar başka iş daha çıkar. Yine de yığın olarak kalacaklarını az çok biliyorum, seziyorum. Bu yoğunlukta geçmişime bakamayacağım, hele ki o geçmiş sıkıcılık derecesinde basit olsa bile.
Dün reklam meselesinde yazdıklarımdan sonra bir dostumdan, Pınar'dan, bu tarz değerlendirmelere çok fazla pabuç bırakmamam gerektiğiyle ilgili mektup aldım. (Mektup kelimesini unutuyoruz galiba. İngilizce'deki e-mail kelimesini, e-posta olarak kullanıyoruz çoğu zaman, ama e-posta tıpkı fiziki postalar gibi mektupları, bildirileri, faturaları, abone olduğumu yayınları da bize ulaştırıyor. Apartman girişlerindeki posta kutularına bırakılan postaların içinden bazılarına mektup diyoruz, o zaman gerek e-posta adreslerimize gerekse de farklı sosyal ağlardaki hesaplarımıza düşen mesajları da mektup olarak kabul etmeliyiz. Gerçi bunları yazarken bir de kartpostallar aklıma geldi. Yani posta kartları. Sınırlı yüzeylerine birkaç satırın karalandığı, insanların birbirlerinin varlığını hatırladıklarını gösteren, son zamanlarda elektronik iletişim tarafından iyice kökü kurutulmuş, bir nevi koleksiyon nesneleri. iPhone'larımız, Black-berry'lerimiz, laptop'larımız, iMac'lerimiz, cep telefonlarımız, Facebook'larımız, MSN'lerimiz, Gmail'lerimiz ve diğerleri son on beş yılda iletişimi yepyeni bir boyuta taşırken, 18. yüzyıldan bu yana yerleştirilmeye çalışılan posta mekanimalarının anlamını yok ettiler. Klasik posta kavramlarını neden yeniden kullanmayalım?)
Parantezlere girdiğimde bu kadar uzatmamadan anlaşılmalı, zihnimi odaklamakta güçlük çekiyorum. Bahsettiğim kendine çalma meselesi bunun görünürde bir açıklaması olabilir, olsun.
Pınar mektubunda blogların kişisel günceler gibi kullanıldığından çoğu zaman, orada yayımlananların özgünlüklerinin tartışılmasının zor olduğundan bahsederek, bu konuda içimin rahat olması gerektiğini bana hatırlatıyordu. Haklı, ama bir yandan da bloglar sadece kişisel günceler değil kesinlikle. Kişisel yayıncılık, ama bu yayıncılık içinde çoğu zaman kişisel olmayan malzeme kullanılıyor: Özellikle reklam üzerine oynayan pek çok blog insanları kendilerine çekmek için çok farklı yollar kullanabiliyorlar. Mesela başka sitelerde yer alan metinleri, virgülü noktasına, hatta yazarının kendisi olduğunu bile iddia etmeden, asıl yazarının adını da kullanarak kendi sayfalarına alabiliyorlar. Böylece kendi sitelerinin sayfaları çoğalıyor, orijinal metni arayanları kendilerine çekebiliyorlar vs. Bu konuda gördüğüm en ilginç örnek, ekşi sözlük'te yazılanları birebir kopyalandığı ve sanki yepyeni bir oluşummuş gibi gösterildiği bir siteydi. Konu başlığındaki ilk girdi asıl girdi olarak kullanılıyor, sonraki girdiler de sanki konuyla ilgili yorumlarmış gibi aktarılıyordu. Aynı malzeme, farklı bir biçimde, ama sanki sadece kirlilik yaratmak için kullanılıyor. Mesajın yayılması açısından avantajlı bir durum gözükse de, güvenilirliğin yitmesinden kaynaklanan sakıncaları olduğunu düşünüyorum bu durumun.
Özgünlük ve katkı yaratma konusundaki eleştiriye aslında sanıldığı kadar da takılmadım. Yaptıklarımdan emin olmasam da özgün olduklarından eminim. Katkı meselesini de açıklamıştım zaten, Pınar gibi dostlarımın Charlotte Gainsbourg'u hatırlaması ya da bir başkasının yazmış olduğum bazı satırlarda duraksadığını ve kendi hayatlarından parçalar bulması, çok küçük katkılar olmakla beraber katkıdır. Ancak bu eleştirinin doğru işaret ettiği yerler var: Bu mecrayı daha ciddiye almam gerekiyor. Geçen ay boyunca yukarıda bahsettiğim eski dosyalarımdan seçtiklerimi kullanıyordum, yayını sürekli kılabilmek için; halbuki yayının bir amacı olmalı, sadece okunmak derdim olmamlı. Bu nedenle tasarladıklarımı gerçekleştirebilir hale gelmek için emek sarf etmem gerekiyor. Söz konusu özgünlük ve katkı meselesine de böyle yaklaşmam herkes için faydalı olacaktır.
Önümüzdeki günlerde daha derlenmiş ve toplanmış bir kişisel yayıncılık çizgisine geleceğimi umuyorum. Geçmişin süzgeci olarak çok fazla kullanmadan, günümüz insanına, kendime ve diğerlerine, katkıda bulunacak farklı işler ortaya koymak niyetiyle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder