28 Ekim 2009 Çarşamba

Şişli'de bir apartıman...


Bu ay ikinci kez karşı yakaya yolculuk yaptım. Taşındığımdan beri görmediğim dostlarımı görmek için Şişli'ye geçtim. Geçen hafta kendime radikal bir kural koymuştum, o kuralı bozmadan: Mümkün olduğunda motorlu araç kullanmayacaktım, metrobüs istisna olacaktı. Araba, dolmuş, minibüs, otobüs ve de arkadaşların motorsikletleri yasak kapsamında. Yürüyüş olur, bisiklet, deniz ulaşımı, raylı ulaşım... Metrobüs motorlu olmakla birlikte raylı ulaşım kapsamında sayılır, ayrıca bu şehirde iki yaka olduğu düşünülürse, mecburi bir karşıdan karşıya geçiş aracı olarak kabul edilebilir. Elbette bu kural hayata uyduğunca geçerli olacak, acil işler ve zor koşullar söz konusu olduğunda esnetilebilecek. İşte bu ahval ve şeraitte akşam yedide niyetlendim karşıya geçmeye, haberleştim, atıştırdım, yola koyuldum. Caddebostan'dan Söğütlüçeşme'ye yürüyüş, yirmi dakikalık rahat bir metrobüs yolculuğuyla Mecidiyeköy, sonra da uzunluğuyla meşhur Koca Mansur Sokağın alt ucunda, Şişli'de bir apartıman...

Apartıman ahalisi çok neşeli insanlardır, ama bir yandan da gündelik hayatın, özellikle de iş hayatının sertlikleri içinde günboyu o neşelerini kaybederler. Şişli'deki yaşamlarında mümkün olduğunca kendilerini sağaltmaya çalışıyorlar. Onlara yaptığım ikinci ziyaretti bu, ilki kısa ve günün yorgunluğuna daha fazla teslim olmuş bir seferdi. Dün gece ise dolu dolu, üç saate yakın konuşuldu. Benim en sevdiğim laf, Akademisyen sinemacı Ali için sarfettiğim "Akateur" lafı oldu. Esirgeyen Bas Gitar ve Şehir Kedisi ile de bol bol özlem giderdik. Yalnız bir ara Şehir Kedisi ile birbirimize giriyorduk neredeyse, hayallerimizin tasarımcıya ihtiyacı olup olmadığı meselesinde. Gecenin ikinci komik gerginliği ise hayatta vuku bulan şeylerin tesadüf mü yoksa olması gereken -ama kader değil, yazı değil- süreçler mi olduğu konusunda yaşandı. Taraflar kabaca aynı şeyi söylemelerine karşın Esirgeyen Bas Gitar'ın inatçı bir materyalist olması beni bile kaderci gösterdi. Halbuki ben var ile yok arasında bir yerlerde, bilememe olasılığındayım. Sonrası cinlerle perilerin halveti...

Sabah iş insanları işlerine koyulmak için uyandılar, hazırlanıp evi terk ettiler. Dokuzu geçe ben de zevcini karşılamak üzere Taksim'e gidecek olan neşeli mimar ev sakiniyle aynı anda sokağa döküldüm. Mecidiyeköy'deki metrobüs durağına yürüyüş, Söğütlüçeşme'ye yolculuk, yağan yağmur nedeniyle araç orucumu bozacağımı düşünürken fark ettiğim tren istasyonu, hafif rötarlı da olsa tenha bir banliyö treniyle Erenköy'e geliş, yağmur altında eve yürüyüş derken on bir olmamışken sükunete, Caddebostan'da bir apartımana geldim nihayet.

Avrupa yakasına yaptığım her yolculuk yıpratıcı oluyor iki senedir, ama bu seferkini fazla hasar görmeden atlattım sanırım.

2 yorum:

gozmi dedi ki...

Karşıdan karşıya geçmek her zaman zordur, ama sonra bağımlılık yapabilir.. Oyun bozanlık yapmadan, önce sağa sonra sola, sonra tekrar sağa bakarak karşıya geçiniz..

gozmi dedi ki...

Karşıdan karşiya geçerken dikkatli olup önce sağa, sonra sola, sonra tekrar sağa bakıp geçmekte fayda var..