3 Şubat 2009 Salı

Dönüşüm

Bu hayatta sınırlı zamanımız olduğunu ilk ne zaman fark etmiştik? Her kriz bize limitlerimizi öğretiyor. Normal zamanlarda su gibi geçen zamanın kriz anında nasıl genleştiğini, hiç bitmeyecekmiş gibi uzadığını krizin, tekrar ayağa kalkacak hale belki de hiç gelemeyeceğimizi ve o anda yok olabileceğimizi ya da aksak yaşama geçmiş olduğumuzu hiç fark etmemiş olamazsınız. İşte o anda tövbekarlık başlıyor, o güne kadar hunharca yaşamış olduğunuzdan dolayı bunların başınıza geldiğini düşünmeye koyuluyorsunuz ve hayatınızda değişiklik yapmaya kendinize (ya da kutsalınıza) söz veriyorsunuz. (Normal şartlarda, bir sonraki krize kadar da bu sözünüzü yavaşça unutuyorsunuz, eğer iradenizi kuvvetlendirmezseniz.)

Fark ettiğiniz anda değişimin artık dönüşüm olması gerektiğini, zahmetli bir sürece girmişsiniz demektir. Zahmet ne kadar büyük olursa olsun, yaşama arzusu ondan da yüksek olduğu sürece, katlanacaksınızdır. Haruki Murakami'nin uygun bir lafını eklemek istiyorum buraya: Maraton koşarken acı kaçınılmazdır, ama onu çekip çekmemek kişiye kalmıştır. Eylemleriniz ne kadar yorucu, yıpratıcı ve zor gözükürse gözüksün, onları yaparken yorulduktan sonra dinlenmek, yıpranmanın yanında onarımı da hayata dahil edebilmek ve zorluğunu hafifletmek size düşüyor yine. Umarım sevdikleriniz vardır ve yanınızdadır bu süreçte, aksi taktirde tekbaşınayken düştüğünüz umutsuzluk çok derin olabilir ve ancak sürünerek gün ışığına ilerleyen bir hayvana dönüşebilirsiniz.

Bir süre yazmadıktan sonra muhtemelen sıkıcı bir ahkamla tekrar yazmaya başlamak, uygunsuz gözükebilir. Ama kendi krizim ve kendi dönüşüm sürecim koskocaman bir dünya krizi ve dünya dönüşümüyle eşzamanlı oluyor. Bugüne kadar kanıksadığı yaşamı tek dönüştürmeye çalışanın ben olmadığını sanıyorum, bu nedenle bu süreçte üreteceğim ahkam belki birilerine de küpe olabilir.

Seri halinde değişiklikler yapsak da, bu değişikliklerin yerleşmesi ve sonuç vermesi zaman alacaktır. Bir zamanlar bir öğretmenim "her gün bir değişiklik" yapmaktan bahsetmişti, yeri geldiğinde bu kullandığınız çorabı değiştirmek olabilir, yeri geldiğinde mobilyalarınızın yerini değiştirmek. Böylece dinamik bir hayat alışkanlığı oluşturmak mümkün olabilir. Ancak değişikliklerin dönüşüm haline gelmesi çok daha uzun bir süreç. Başlattığınız yeni bir inisiyatif, diyelim ki sigarayı bıraktınız birdenbire, bir mücadele anlamına gelir ve hiç de kolay değildir istediğiniz gibi sonuçlanması. Sigaranın bedeninizde, zihninizde ve alışkanlıklarınızda oluşturduğu yapıyı bir anda yıkıp, onun yerine başka bir yapı inşa etmeniz için bir şeylere katlanmanız, bir şeylere sarılmanız, alternatifler üretmeniz gerekir. Eski yapının sağladığı keyifler ve görece güvenceler de sizi kendisine çağıracaktır durmadan, ayartmaya kapılmamak için gerekeni yapmak hiç de kolay olmayacaktır.

Ama eğer gerçeğin farkına varırsanız, tüm zorluklarına rağmen değişimi dönüşüme çevirebilirsiniz. İradenizin herşeyden üstün olabileceğini gördükçe, gerekenlerin boyutları ne olursa olsun, eylemeye devam edip, dönüşüme ulaşabilirsiniz. Gerçek elbette sizsiniz, ama bu dünyanın içindeki sizsiniz. Hem eşsizsiniz hem de herhangi birisiniz. Dünya sizin etrafında dönmüyor, ama bir tek kendi gözlerinizden görürsünüz dünyayı. Dünyanın içinde, kendi hayatınızın aktörü sizsiniz ve diğer senaryo yazarlarının siz biçtiği rollerin yerine kendi rollerinizi yazabilirsiniz, ne kadar zor olursa olsun.

Ahkamın "self-help" türünü hiç sevmesem de, pozitif bir dalgaya kapıldığımda ister istemez bu tarz notlar döküldü parmaklarımdan. Ama böyle işte...

Hiç yorum yok: