15 Kasım 2010 Pazartesi

Kiralık Kalemler...

Yazının profesyonelleri. Sipariş üzerine her türlü yazıyı yazabilecek, yazının Leonları. Metin yazarları. İhtiyaç duyulan metin sipariş verilir ve bu profesyonel metin yazarı o metni yazar. Sözlerinin kimi nerede ne zaman vuracağı bilinmez. Kişisel bir arzuyla yapmıyordur o işi, sadece işvereninin talebini karşılıyordur. Yazabildiği için yazıyordur kimi zaman. Madem yazabiliyorum, o zaman bundan çıkar sağlamalıyım. Ne de olsa bugün her eylemimizden, her birikimimizden, her yeteneğimizden bir kazanç sağlamak zorundayız, değil mi? Koşullar neyimiz var neyimiz yoksa pazara çıkarmamızı, satılık hale getirmemizi gerektiriyor, değil mi?

Ben de zaman zaman kiralık kalem olmuşumdur. Becerebildiğimi sanmıyorum. Ne zaman sipariş üzerine bir yazı yazmaya kalksam, kalakalıyorum. Olmuyor, bir türlü benden beklenen yazıyı yazamıyorum. Altı bin vuruş bekleniyor benden, ite kaka dört bin vuruş çıkıyor. Öyle çok kötü niyetlerle yazılmış yazılardan bahsetmiyorum üstelik, kimi zaman bir kitabın tanıtım metni, kimi zaman bir kataloğun metni. Öyle yalanlarla, dolanlarla, hakaretlerle ilişkili, koyu bir katillik yapmıyorum yani. Ama olmuyor işte, bu basitlikte bile yazamıyorum bana sipariş verilmiş metinleri.

Halbuki her gün yazmakla övünürüm eş dost arasında. Dili kendimce fena kullanmam, kalemle olsun, klavyeyle olsun yazma eyleminden keyif alırım. Yazmaya koyulduğumda neredeyse cinsel bir haz alırım, ruhumu yatıştırırım; ama kiralık kalem olduğumda, yazdığıma inanmadığımda, âşık olamadığımda yazdığıma o zaman yazmak zul olur, azap çekerim, gözüm tavana dikili, inançsız bir şekilde mırıldanırım yazdıklarımı.

7 Kasım 2010 Pazar

Ben yazmayalı yazılanlardan...

Michel Houellebecq ve Iggy Pop,
fotoğrafı çeken de Frédéric Beigbeder'miş.


Ben yazıyla, blogla ilgilenmeyeli hem Paul Auster hem de Philip Roth yeni romanlar yayımlattılar. Sunset Park Auster'inki, Nemesis Roth'unki. Böyle bir üretkenlik, şaşırtıyor tabii benim gibi kafası karışık, ne yapacağını kararlaştırmaya çalışması yapacağından katbekat daha fazla zaman alan adamları. Nasıl bir tezgah anlayışları var, nasıl üretiyorlar merak ediyorum. Auster böyle değildi bir zamanlar, en azından enerjisini sinemaya veriyor, akademisyenlik ve çevirmenlikle de uğraşıyordu, dolayısıyla yapıtlarının arasında birkaç sene olabiliyordu. Roth, anladığım kadarıyla her daim yazmış, hele yaşlanıp çapkınlıktan görece ayağını çekince, bu yazı debisi kabarmış.
***
Bir gün onlar kadar üretebileceğimden umudumu keseli çok oluyor, bari Michel Houellebecq kadar üretsem. Kendisinin son romanı La carte et le territoire, iki ay önce frankofon ülkelerde raflarda yerini almış.

Türkiye'de son yıllarda neden Houellebecq romanı çevrilmez, merak ediyorum. Yazarın nemrut olduğunu biliyoruz, İslam'dan pek de hoşlanmadığı söyleniyor, ama benim şahsen okuduğum romanlarında özellikle kurgu-dışı bir saldırganlığa rastlamış değilim. Provokatif olmakla birlikte düşündürücü romanlarının Türkiye'deki yayıncısı tarafından -bir zamanlar Doğan Kitap'tan çıkmıştı Temel Parçacıklar ve sanırım hâlâ aynı yayınevinde- ihmal ediliyor olması, bence ciddi bir haksızlık. Hele Iggy Pop'u ne kadar etkilediğinin tüm Roll okurları tarafından öğrenildiği La possibilité d'un île'in neden hala dilimize kazandırılmadığını anlamakta güçlük çekiyorum açıkçası.