10 Aralık 2009 Perşembe

Dan Brown - Bu kadar eder mi?


Dan Brown çılgınlığı artarak sürüyor. Yüzyılımızın başındaydı galiba, The DaVinci Code adında bir kitap herkesin elinde ve dilindeydi; sonra filmi çekildi; Robert Langdon adlı dedektifin başka maceraları olduğu da çıktı ortaya; onlardan birinin daha filmi çekildi. İşin özeti, bir 21. yüzyıl fenomeni haline geldi Dan Brown. Şimdi Dan Brown yapıtlarından yeni biri fenomen bayrağını devraldı, The Lost Symbol; ikinci perdesi de Altın Kitaplar tarafından, yayınevinin 50. yıl kutlamalarına denk getirilerek, Türkçe baskısı yayımlanınca açılmış oldu: Gazetelerin birinci sayfalarından başyazarlarının yaptığı röportajlara, muhtemelen pek çok haber bültenin kültür sanat programına, Dan Brown bu sefer bir de bizzat katılarak, gürültülü bir kampanya sürdürülüyor, sürdürülecek.

İçerik olarak diyebileceğim pek bir şey yok. Da Vinci Şifresi'ni okuduğumda Umberto Eco'yu feci halde anmıştım. Focault Sarkacı'nı okuduğum günleri hatırlamıştım. Bir de tabii ki sevgili Martin Amca'yı (Mystere)... Bir gün her ikisi hakkında da yazmak istiyorum. Kayıp Sembol'ün de farklı referanslar sunacağını sanmıyorum. Tüm bunların Zeitgeist'la da bir bağlantısı var sanki, birbirlerini besleyen iki 21. yüzyıl ürünü olarak bakılabilir Zeitgeist'a ve Dan Brown'a. Bu konuyla ilgili tez üretmeye kalkarsam, çok yazmam gerekir, korkarım.

Kitabı muhtemelen bir dostumdan ödünç alıp okurum. Kütüphaneme katma niyetim yok. Daha henüz kitabın türkçe baskısını elimde görmeden, İngilizce hardcover baskıyı arada bir yanına uğradığım kitapçı bir dostumun kitabevinde satmışken, internetteki sosyal medyalardan birinde kitabın ederiyle ilgili bir tartışmaya kıyısından müdahil olduğum için, fiyatlandırma ve fenomenleştirme meseleleri üzerine iki çift daha fazla laf etmek istiyorum, yoksa amacım zaten bir ton reklamı yapılan bir fenomene bir katkı daha yapmak değil. (Internet mekanizması gereği sanırım bu metinle onun bana katkısı olabileceğini de yadsıyamam, bir gün bu konu üzerine de yazarım.)

Anladığım kadarıyla 30 TL üst fiyatla macerası başlamış Altın Kitaplar baskısının ülkemizde. Farklı sanal ve reel kitabevlerinde %25'e kadar çıkan indirim oranları söz konusu, demek ki neredeyse 20'ye kadar çekebilmek mümkün. Kaç basıldığını şu anda bilmiyorum, ama Dan Brown söz konusuysa ben olsam 100.000 bile basardım, kriz temkini 50.000'e indirelim. Bay Brown'un (Peder Brown benzerliğini şimdi fark ettim) payı nedir hiç bilemem, çevirmeninkini de öyle, ama yayınevi çıkış fiyatının 15 civarında olduğunu sanıyorum, olmadı 12 olsun. Vergi dahil bu tablodan yayınevine 600.000 kalıyor, ilk atımda, dediğim gibi üstelik yazar ve çevirmen maliyeti dahil bu rakama.

İşte bu şartlarda insanlar bir Dan Brown kitabının türkçesine konmuş bu fiyatı yüksek bulup korsana yönelebileceklerini ima ediyorlar kimi zaman. Daha mantıklı bir çözüm, İngilizce hardcover'ını biraz daha pahalıya almak; ya da daha ucuz baskısını beklemek şeklinde. Çok zahmet veren kütüphaneden ya da tanıdıklardan ödünç alma gibi yöntemler öneren de yok değil. Bir kısım insan da okumam diyecektir, demelidir de hatta. Peki neden bugün hâlâ bir kitabın pahalı olduğu iddia edilerek korsana yönelmek düşünülüyor? Kitabın bir kopyasına 5 ya da 10 Tl vermek, ama kitabı üreten ve satışa sunan kanallardan hiç kimseye katkıda bulunmamak tercih edilebiliyor? Şart değil Dan Brown okumak, ama illa okudum demeli sanki cemaat sohbetlerinde. Reklamların ve haberlerin, fenomenin hakkını vermek gerekiyor sanki. Bir ödev olarak görenler olduğu kadar macerasından keyif aldıklarını söyleyenler de kapışacaklardır, muhtemelen korsanından. Bir senede on kitap okur mu bilemeyeceğimiz bazı insanların neden bu 10 kitaptan birini seçerken bile "pahalılığından" yakındığını anlamak güç değil mi? Bir de ortalama bir sigara içicisinin en fazla altı paket sigaraya bu parayı gözü kapalı verdiğini de unutmamalı. Pek çok insan sigarayı bırakmıyor mu zaten bu memlekette, işte yerine konabilecek bir başka şey: Kitaplar. (Bir gün sigarayı bıraktığınızda aynı yatırımla neler yapabileceğinizi de yazmak istiyorum, benim çok işime geldi sigarayı bırakmak; ayda en az 150 lira fuzuli harcama hakkım var bir süreden beri.)

Uzattığımı hissediyorum, üstelik çalakalem (çalaklavye) yazdığım için de yazının keyfi kaçtı iyice. Özetle, Kayıp Sembol bu kadar eder tabii, demek isterim. Yayıncılığın lokomotifi kitaplardan biri sonuçta. Fenomenlerinden biri. Nedeni ve nasılı bambaşka bir tartışmaya kaldı.

[Feci hata: Yazıyı yazarken matematik hatası yapmışım, düzeltmek için ilk versiyondaki Mercedes benzetmesini atmak zorunda kaldım. Kafamın içindeki sinüzit bulutuna verin, ve affedin.]

8 Aralık 2009 Salı

Bilgisayar İşletim Sistemini Yediledim!

Yeni bilgisayar almış gibi sevindim diyebilirim, Windows 7'ye geçtiğim için. Şu anda cicim anları, bana iyi davranıyor, umarım bir önceki mendebur Vista gibi arızaya bağlamaz arada bir.

Bir saat olmuştur olmamıştır yeni işletim sistemini kullanmaya başlayalı iki yaşına önümüzdeki ay girecek olan Toshiba'mda. Bir önceki emektarı altı senedir kullanıyorum arada bir ve XP olan sistemi bir kere bile yenilenmemişti. Sanırım Vista hakikaten bir lanetti Windows kullanımında. Aslında Ubuntu'ya ya da Mac'e geçecek kadar tiksinmiştim Windows'tan, ama alışkanlıkları kıramadık. Babama sızlanırken, yeni yılda sistemimi değiştirmeyi planladığımdan bahsederken, yine dayanamayıp erken bir yılbaşı hediyesi olarak getirdi Windows 7'yi. Kurum aşamasında olabildiğince temkinliydim, o da Vista'dan yükselirken bir o kadar usuldu. Bir akşam boyunca diken üstünde olmamak için çalışma masamı terk etmiştim, gerek yokmuş telaşa. Bir saatlik bebek bir işletim sisteminin heyecanıyla yeniden blog doldurmak bile istedim sonuçta.

Bilgisayarlar, kaçınılmaz bir şekilde, faydaları ve arızalarıyla hayatımızın içindeler. Ben ömrüm boyunca farklı ev bilgisayarlarıyla çok farklı taklalar atmışımdır, son yıllarda bilgisayarlardan anladığımı unutmaya çalışıyorum. En sevdiğim bilgisayar, uzmanlık bilgisine en az ihtiyaç duyandır. Bu nedenle sanırım Mac'e geçtiğimde tamamen rahatlayacağım, ama onun da benzinini -maddi gereksinimlerini- karşılayabileceğimden emin değilim. Apple Mac'ler Amerikan arabaları gibi devasa ve konforlu, ama benim içinde yaşadığım bilgi otobanı Türkiye'nin yolları gibi. Umarım bir gün, hayat çarkıma adamakıllı bir Mac kullanıcısı olabileceğim kadar güvenebilirim, ama şimdilik Windows 7'yle yüklenmiş Toshiba'mın üçüncü senesine geçmekten başka bir acil teknoloji beklentisi oluşturamam.